DİL ÖLÜMÜ ve AHISKA TÜRKÇESİ

Language Death and Ahiska (Meskhetian) Turkish

Minara ALİYEVA

Özet

“Dil ölümü” bir dilin artık kimse tarafından konuşulmaması anlamına gelmektedir. Tarih, bir dilin konuşanlarının yok olması veya bir dilin konuşurlarının bir başka dile geçmesi neticesinde olmak üzere iki yolla öldüğünü göstermektedir. Günümüzde yedi bine yakın dil bulunmaktadır. Bunların yüzde yetmişinden fazlasının, 21. yüzyıl sonunda ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalacakları tahmin edilmektedir. Ölüm tehlikesi sınırının, bir dilin yeni kuşaklarca öğrenilmediği ve onlara aktarılmadığı için sahipsiz kaldığı noktada geçilmiş olduğu kabul edilmektedir.

Ahıska Türkleri, kendi kimliklerini farklı coğrafyalarda koruma gayreti içerisindedirler. Ancak kendi yazı diline sahip olamadıklarından ve dünyanın pek çok ülkesinde dağınık bir biçimde yaşadıklarından dolayı, yeni nesillerin baskın kültürün dilini öğrenmeye mecbur kalmaları, ana dilinin zayıflamasına ve nihayetinde yok olmasına sebep olabilir.

Bir toplumun somut ve soyut kültürel değerlerinin, milleti millet yapan bütün unsurlarının en önemli taşıyıcısı olan dil; korunması ve canlı tutulması gereken en başlıca unsurdur. Bugün dünyada, özellikle az nüfuslu toplulukların konuştukları pek çok dil kaybolma tehlikesi altındadır.

Dillerin ölümü meselesi sadece dilbilimin değil, sosyolojinin, sosyo-lengüistiğin araştırma alanlarından biridir.

Öncelikle şunu belirtelim ki dilin yaşaması, tedricen yok olma sürecine girmesi, gerçekte dil içi bir problem değildir. Sümerce, Akadca, Hititçe, Urartuca, Trakça, Eski Yunanca, Latince, Eski Farsça vb. dillerden kalan metinler incelendiğinde, bu dillerin modern diller gibi, son derece “gelişmiş” bir işleyiş dizgesine ve anlatım gücüne sahip oldukları görülecektir. Dicle ve Fırat nehirleri arasında uygarlığın öncüsü Sümerlerin dili ölmüştür. Benzer şekilde modern dillerin doğduğu “zengin” ve “kudretli” pek çok “ana” dil kaybolup gitmiştir.

Bu durumda fonetik, morfolojik, sentaktik dil sistemi ile dilin ölüm arasında ilişki yoktur. Dil ölümü, sosyolojik, siyasal, kültürel vb. boyutları bulunan bir olgudur.

Siyasal, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel varlığının dayanaklarını çeşitli nedenlerle kaybeden halkın dili de doğal olarak ölüme mahkûmdur. Savaşlar, doğal afetler, asimilasyon politikaları, büyük felaketler ve göçler de dil yitimine neden olabilir.

Yazının dili savunma ve dilin sözlü niteliğini koruma imkânı yoktur. Bu nedenle dil ölümünün sosyo-lengüistik sistem içerisinde araştırılması kaçınılmazdır.

Diğer bir husus da asimilasyon sürecinde dillerin akraba diller ve akraba olmayan diller arasında süreç içinde yok olmasıdır.

Akraba olmayan dil içinde erime ve yok olma, dil ölümünün gerçekleşmesidir. Akraba diller içinde erime ise dillerin varyantlaşma ve birleşme süreçlerinin doğallığı nedeniyle dil ölümü olarak değerlendirilemez.

Ahıska değişkesi, bir ağız veya lehçe olarak Genel Türkçenin, daha sonra Osmanlı Türkçesinin etkisi altında gelişmiş, fakat tarihî olaylar, değişen sınırlar ve göçler, siyasal haritalar gibi dil haritalarının değişmesini de zorunlu kılmıştır.

Bugün Ahıska Türkleri dağınık bir şekilde Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Rusya başta olmak üzere Gürcistan, Ukrayna ve Amerika Birleşik Devletleri’nde dağınık diasporalar halinde yaşamaktadırlar.[1] Orta Asya’nın farklı bölgelerine sürülen Ahıska Türklerinin değişkelerindeki değişmeler doğal olarak daha farklı nitelikler göstermektedir. Türk toplulukları içerisinde herhangi bir siyasal statüye sahip olmayan Türk toplulukları arasında yer alan Ahıska Türkleri dillerini ev içi dili olarak resmî destek ve statüden yoksun biçimde kullanmış olsalar da birlikte yaşadıkları coğrafyalardaki halkların akraba ve akraba olmayan baskın dillerle temas içinde bulunmuş ve bu dillerden belirli ölçülerde etkilenmişlerdir.

Ahıska Türkçesi sürgünden beri Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Kazak Türkçesi, Özbek Türkçesi, Kırgız Türkçesi ile dilbilimsel temas içindedir. Burada yakınlık derecesi, diğer diller içinde erime hususunda belirleyicidir. Ahıska değişkesi Oğuz etno-kültürel sistemi içinde yer aldığı için Azerbaycan Türkçesi veya Türkiye Türkçesi içinde daha hızlı erimeye meyillidir.

Prestijli Türkiye Türkçesi erime riskinin en yüksek olduğu Oğuz dilidir. Oğuz grubunda yer alan Azerbaycan Türkçesi de eğitim, dilbilimsel, coğrafî, siyasal ve demografik koşullar vb. nedenlerle Ahıska Türkçesiyle temasta baskın dil konumundadır ve dolayısıyla Azerbaycan Türkçesi Ahıska değişkesi için ikinci derecedeki “risk” unsurudur.

Kazakistan’da, Kırgızistan’da ve Özbekistan’da durum daha farklıdır. Bu coğrafyalardaki Türk lehçeleri Kıpçak ve Karluk grubunda yer almaktadırlar. Dolayısıyla Ahıska Türkçesinin bu dillerden Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesine oranla dilbilimsel olarak etkilenmesi daha yavaş ve tedrici bir süreçtir.

Rusya’da yaşayan Ahıskalılar için ise durum çok daha farklıdır. Rusya’daki Ahıskalılar Rusça eğitim görmekte, aile içinde dahi ana diline önem verilmemektedir.

Son zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden Ahıskalılar, Ahıska Türkçesini pek kullanmadıkları için bu değişkenin kaybolma riskinin çok yüksek olduğu ifade edilmektedir.

Bugün dağınık bir şekilde Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Rusya başta olmak üzere Gürcistan, Ukrayna, Amerika Birleşik Devletlerinde de hayatlarını sürdüren Ahıskalıların bulundukları koşullar, onların Ahıska değişkesinin aile içinde dahi edinilememesine yol açmaktadır. Bazı ülkelerde ve bölgelerde Ahıska Türkçesi sadece ebeveynler ve yaşlı kuşaklar tarafından konuşulmaktadır. Bazı ailelerde ebeveynler kendi ana dillerini anlayabilmekte, ancak kendi aralarında anlaşabilecek ve çocuklarına öğretebilecek ölçüde konuşamamaktadırlar.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Ahıskalı Türklerin çoğu çocuklarını Türkiye Türkçesiyle eğitim görmeleri için bulundukları ülkelerdeki Türk liselerine, yüksek öğrenim için ise Türkiye’ye göndermektedirler. Türkiye’de yaşayan genç nesiller tamamıyla Türkiye Türkçesiyle konuşmakta, ebeveynlerin çoğu da aynı şekilde Türkiye Türkçesiyle konuşmaya çalışmaktadırlar.

Bir dilin yaşayabilmesi için önemli olan bazı etkenler vardır. Bu etkenler en azından birkaçının gerçekleşmesi, dilin tehlike altına girmesi riskini azaltabilir. Mesela; o dili konuşan halkın, siyasal, toplumsal vb. bakımlardan baskın toplum içinde prestijlerini yükseltmeleri gerekir, o dili konuşan halkın kendi dillerini yazabiliyor olmaları ve eğitim sistemi içinde güçlü yeri olması gerekir.

Ahıska halkı ana dillerini yaşatabilmesi ve koruyabilmesi için sürekli medyada yer almalı, televizyon ya da radyo programları, gazete ve dergiler aracılığıyla kendilerini ve sorunlarını anlatmalı; yazı dilini oluşturmalı ve bulundukları coğrafyalarda ana dillerinde eğitim taleplerini gündeme getirmelidirler.

Aile her şeye karşın Ahıska Türkçesini koruyabilecek yegâne kurumdur. Her ailede Ahıska ağzı konuşulmalı, çocuklara öğretilmelidir. Ahıska değişkesinin konuşurları kendi ana dillerinde şiirler, romanlar, hikâyeler yazmalı, kendi edebiyatını oluşturmalıdır. Masallar, hikâyeler, atasözleri vb. gibi bir halkın edebî kültürünü oluşturan metinler derlenmeli ve bir sonraki nesillere aktarılmalıdır.

Ahıskalıların kendi ana yurtlarına dönmesi, ana dilinde eğitim verilmesi, medyanın ve yazılı edebiyatın gelişmesi, Ahıska Türkçesinin varlığını koruyabilmesinde en önemli belirleyicilerdir.

Kaynaklar

Ahıskalı, Mircevat, Aliyeva Esen, Minara (2011). Bursa’dan Ahıska Esintileri. Bursa: Emin Yayınları.

Ertem, Rekin (2012). “Dillerin Ölümü”. http://www.tded.org.tr

Güner Dilek, Figen (2006). “Tehlikedeki Diller ve Dil Ölümü Açısından Altay Türkçesi ve Ağızları”. I. Uluslararası Türk Dünyası Kurultayı – Bildiriler, Cilt II, 9-15 Nisan 2006, Çeşme-İzmir. 707-715.


[1] Mircevat Ahıskalı, Minara Aliyeva Esen, Bursa’dan Ahıska Esintileri, Emin Yayınları, Bursa 2011, s. 3.

Yoruma kapalı.