Mikail Cengiz ile Teleütler ve Teleütçe Üzerine

MİKAİL CENGİZ İLE TELEÜTLER VE TELEÜTÇE ÜZERİNE

Nur Sena Taşçı (Hacettepe Üniversitesi Öğrencisi)

Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü araştırma görevlisi Mikail Cengiz “Tehlikedeki Diller” projesi kapsamında, Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü 4. sınıf öğrencileri ile “Teleütler” hakkında bir söyleşi gerçekleştirdi.

Cengiz, söyleşiye Teleüt etnonimini açıklayarak başladı. Sibirya’daki halkların çoğunun kendisini Tatar olarak isimlendirdiğini, bölgeye gelen Rusların Tatarlardan sonra karşılaştıkları ilk topluluğun Teleütler olması sebebiyle karşılarına çıkan pek çok kimseye de Teleüt dediklerini ve 17.-18. yy. Rus kaynaklarında Teleütler için de Tatar yahut Teleüt isminin kullanıldığını ancak adlandırma konusunda bir belirsizliğin olduğunu belirtti. Günümüzde ise Teleütlerin kendilerini “Teleüt” yahut “Telengit” şeklinde adlandırdıklarını, yaşlı kuşağın bir kısmının ise kendilerini “Tatar” olarak tanımladıklarını söyledi.

Cengiz, doktora tezinin temel konusu olan tehlikedeki diller kapsamında Novosibirsk ve Tomsk başta olmak üzere toplamda 10 şehir ve 50 köy gezdiğini ve bölgedeki Teleüt nüfusunun yaklaşık 2650 kişi olduğunu fakat bunların ancak 1000 kadarının Teleütçe konuşuru şeklinde sınıflandırılabileceğini belirtti. Konuşanların çoğunluğunun ise yaşlılar ve orta yaşlılardan oluştuğunu, 30- 40 yaş altında konuşurun hemen hiç bulunmadığını, gençlerin ise dili hiç konuşamadığını belirtti.

Teleütçenin son konuşurlarından Ulyana Ene.

Kültürel ortaklıklara da değinen Cengiz, yaygın bazı yemekler hakkında da bilgi verdi ve özellikle yiyecek isimlerinin ortaklığına dikkat çekti. “Pörök uskumdu ve jımırkalu” (soğanlı ve yumurtalı börek) ve “Tabak kurzak” (Yiyeceğin şeklinin tabağa benzemesi nedeniyle bu isimle anılıyor.) bunlardan bazıları.

Bunun yanında bayramların çok canlı şekilde yaşatıldığını ve bayram eğlencelerinde geleneksel giysilerin giyilip geleneksel oyunların oynandığını söyleyen Cengiz, bu oyunlardan en çok öne çıkanların Divan-ı Lügati’t-Türk’te de sözü edilen “tepük”, aşık kemiği ile oynanan “ajık” ve “kamçı” olduğunu belirtti. Bu geleneksel oyunlar dışında bölgede güreş ve okçuluğun da önemli bir gelişme kaydettiğini ve bu dallarda olimpiyatlara yönelik çalışmaların yapıldığını söyledi.

Kamçı oyunundan bir kare. Oyunun amacı yerdeki kukalara kamçı ile vurarak kukaları tek tek devirmek.

Teleütlerin inançları hakkında Hristiyanlığı kabul edişlerini ve bunun yanında bazı şamanizm geleneklerini sürdürüşlerini anlatan Cengiz, “emegender” adı verilen, kayın ağacından yapılan ve şamanizm inancında kadınların koruyucusu olduğuna inanılan küçük kuklaların Teleüt kadınları arasında hala yaygın olduğunu ve bunların anneden kıza aktarılması gerektiği inancının Hristiyanlık içerisinde de devam ettiğini belirtti.

“Emegender” adı verilen ve kadınları koruduğuna inanılan kuklalar.

Bölgenin maden yönünden zengin oluşu nedeniyle insanların pek çoğunun maden ocaklarında çalışarak yahut ticaret ve hayvancılıkla uğraşarak geçimlerini sağlamaları Teleütlerin sosyo-ekonomik varlıkları hakkında Cengiz’in aktardığı bir başka bilgiydi.

Son olarak Teleütçenin günümüzdeki konumuna değinen Cengiz bu dilin “tehlikedeki dil” kategorisinde değerlendirilmesinde 1960-1970’lerden sonra okullarda eğitim dilinin yalnızca Rusça olmasının ve bununla birlikte özellikle gençlerin dünyada “küresel ortak dil” olarak görülen dillerin yanında kendi dillerini “faydasız” ve “garip” bularak tercih etmemelerinin etkisinin büyük olduğunu söyledi. Cengiz, Teleütçe’nin en fazla 100 yıl içerisinde yok olacağını ve bu nedenle Teleütçenin ve ona benzer “tehlikedeki diller ve kültürler”in incelenmesi ve kayıt altına alınması gerektiğini düşünüyor. Söyleşiyi, bu alanda çalışmak isteyen genç ve nitelikli araştırmacılara da ihtiyaç duyulduğunun altını çizerek tamamlayan Mikail Cengiz’e biz de çok teşekkür ediyor, bu anlamlı çalışmasında başarılar diliyoruz.