Duhalar Üzerİne Selcen Küçüküstel İle Bİr Söyleşİ
Eylem KUBİLAY
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Lisans/Öğrencisi
Atlas Dergi ‘sinin 2012 Kasım ve Aralık sayılarında, Moğolistan‘da yaşayan Duhalar hakkında bir yazı yayımlanmış ve dergi ekinde bir de belgesel yer almıştı. Bu yazılarda anlatılanlar Selcen KÜÇÜKÜSTEL’İN Moğolistan’ın kuzeyindeki taygalarda Duhaların obasında geçirmiş olduğu iki aylık deneyimine dayanıyordu. Selcen KÜÇÜKÜSTEL, Duhalar’a dair edindiği izlenimlerni Çağdaş Türk Lehçeleri dersimizde bizlerle paylaştı.
Öncelikle, yaklaşık on beş dakika süren bir video gösterimi ile avcı toplayıcı tarzı bir yaşam sürdüren Duhaların yaz obalarından, sonbahar obalarına doğru yaptıkları göçlerine tanık olduk. Yaz sonunda daha ağaçlık bir alana göç eden Duhalar, sonbahar obalarında da iki ay yaşıyorlar. Avcı toplayıcı Duhalar, göç için de en önemli geçim kaynaklarının başında gelen Ren geyiklerinden yararlanıyorlar. Şamanizm inancının gereklerine sıkı sıkıya bağlı olan Duhalar, Ren geyiklerinin yok
olmasını önlemek için belli dönemlerde ve belli şartlarda avlanıyorlar, karşılaştıkları üç Ren
geyiğinden yalnızca birini avlamak gibi. Bu sınırlamalar bile bazen Ren geyiklerini korumak için yeterli olmuyor. Her geçen gün biraz daha azalan Ren geyiklerinin neslinin devamını sağlayabilmek için 1986 yılında Rusya’dan yirmi Ren geyiği getirilmiş.
Şamanizm inancına göre doğaya saygı esastır. Nehirleri kirletmemek için nehirlerde yıkanılmaz, nehir kenarında hayvan kurban edilmezmiş. Çünkü kanının suya karışmasını büyük bir günah olduğunu belirtiyor Küçüküstel. Kanın suya karışması durumunda ise nehirden özür dileyerek süt sunuluyormuş.
Küçüküstel, Duhaların küçük bir topluluk olmalarına rağmen söz varlıklarının ‘gelişmiş’ olduğunu, Ren geyiği için çok sayıda söz bulunmasının da yaşam tarzlarının dile etkisi olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Zaten Küçüküstel’in Duhaca kullananlarla anlaşması çok zor olmamış. Akgöl’de yerleşik Duha yaşlı bir çiftle yapmış olduğu mülakatta onların Küçüküstel’i anladıklarını fakat cevap verirken zorlandıklarını söylüyor. Özellikle çocukların okula gitmesiyle birlikte herkesin Moğolcayı öğrendiğini Duha dilini öğretmeye çalıştıklarında ise çocukların öğrenmemek için kaçtıklarını çift üzülerek ifade etmiş. Çünkü dilleri kaybolursa kültürlerinin de kaybolacağından korkuyorlarmış.
Duhaların bir kısmı ise Akgöl’de bir köyde Moğolistan’ın bir başka etnik grubu olan Darhatlarla birlikte yerleşik bir hayat sürdürüyorlar. Köyde de, taygada olduğu gibi çadırlarındaki ateşi kutsal sayıyorlar ve yaşadıkları sorunlar için şamanlardan yardım alıyorlarmış. Moğolistan’da parlamenter sistemden önce Sovyet tipi sosyalist rejim idaresindeyken devlet kontrolü altında yaşamışlar ve “kolektifleştirme” adına Ren geyiklerine el konulmuş. Oysa geleneksel Duha yaşamında kolektif kültür, binlerce yıl öncesine dayanıyor. Köyde yapılan hayvancılık daha kolay olmasına rağmen yaşlı çiftin bile taygaya hala dönme niyetinde olduklarını; fakat rahatsız oldukları için köye zorunlu olarak yerleştikleri mülakatta belirtilen diğer bilgiler arasında… Kimileri ise taygada yapılan Ren geyiği avcılığının çok zor olmasına rağmen iki üç günlük uzaklıktaki obalara dayanamayarak göç ediyorlar. Bu durum “Duhalar geleneksel yaşantılarını korumalıdırlar.” görüşünü savunan Küçüküstel’i umutlandırıyor.
Yemek kültürlerinde çok fazla çeşitlilik göze çarpmıyor. Yaşlı Ren geyiği etleri kurutulur ya da suda saklanırmış. Sabahları çaya süt karıştırarak içilip yanında ekmek yeniyormuş… Gün boyunca çocuklar dışarıda oynuyormuş. Oba hep cıvıl cıvıl… Köyün ise hep sessiz olduğunu günlerin bir türlü geçmediğinden şikayet ediyorlarmış. Selcen Küçüküstel, Akgöl’den ayrılırken ne kadar çok şey öğrendiğini ve çok zor şartlarda olmalarına rağmen karşılıklı olarak yaşadıkları üzüntüyü bizlerle de aynı buruklukla paylaşıyor.
Bizi yaklaşık üç saat boyunca bu geleneksel kültürle, ”Duhalar” ile buluşturup taygada obadan obaya göç yollarında dolaştırdığı için Selcen Küçüküstel’e tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz…