Eylem KUBİLAY

 

Geçmişte göçebe yaşam biçimine sahipken, günümüzde Rusya Federasyonu’nun şehirleşme oranı en yüksek topluluğu olan Hakaslara dair bilinmeyenleri, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) Hakasya temsilcisi sosyolog Timur DAVLETOV ‘yaklaşık iki saatlik, söyleşi havasındaki konuşmasında anlattı.

Hakasya Cumhuriyeti’nin coğrafyasını tanıtan fotoğraf ve şaman inanç ögelerinden izler taşıyan “Etnik Arkeo Art” adı verilen akımla oluşturulmuş resimlerle desteklediği söyleşiyi bir görsel şölene dönüştüren Davletov’dan notlar aktararak Hakasları ve Hakasçayı tanıyalım şimdi.

Güney ve doğusunda Türk kökenli Tuva Cumhuriyeti, batısında yine Türk kökenli Altay Cumhuriyeti bulunan ve eski adı Şorya iken sonradan Kemerova olarak değiştirilmiş bölgenin kuzeydoğusu Krosnayarsk oblastı ile çevrilidir.

Beş büyük şehri bulunan Hakas Cumhuriyeti‘nin başkenti Abakan’dır. Abakan yer adındaki aba kelimesinin ‘baba, ata’ anlamından hareketle Aba-han ‘ata devleti’ anlamına geldiği de kabul edilmektedir. Günümüzde nehir adı olarak da kullanılan Abahan daha sonraları Abakan şeklini almıştır.

Cumhuriyet’te yaşayan ulus dağılımına bakıldığında; Rus, Alman, Ukraynalı, Beyaz Rus ve Hakaslar öne çıkmakta ve bu yüzdelik dilimde Hakaslar, 2002 verilerine göre nüfusun % 12’lik kısmını oluşturmaktadır. Yine istatistiksel bilgiler, Alman nüfus oranında Rusya Federasyonu’nda son zamanlarda düşüş olduğu halde, Hakasya’da korunmakta, hatta bir miktar artış eğilimi de göstermekte.

Eski Mısır kültürü ile yaşıt olan ve birçok kültürü barındıran Hakas Cumhuriyeti‘nde en eski inanç sistemlerinden Şamanlık (Kamlık) ve Budizm ile az da olsa İslamiyet toplumsal inanç sistemi olarak yaşamaktadır.

Bu inanç sistemlerinden Şamanizm’in bir yansıması olarak görülen Güneş Tamgası, iki yüz bin civarında bulunan dikili taş ve yazıtlarda sıkça rastlanan bir motif olarak milli bayraklarında da yer almıştır. Çağdaş ressamların eserlerinde dikili taş ve kaya motifinin sıkça kullanıldığını görülür.

Hakas edebiyatının önemli bir teması olan destanlar bin beş yüz dizeden otuz bin dizeye kadar uzayabilmekte imiş. Destanların Hakasça orijinalinden başka dillere yapılan çevirilere bakıldığında son zamanlara doğru Rusçaya nazaran Türkçe çevirilerde artış görülmektedir. Destanların konularına bakıldığında hepsinin mutlaka yaradılış mitinden başlatıldığı ve sözlü kültürün ürünü olarak da Haycı ad verilen desten anlatıcıları tarafından yaşatılıyormuş. Hay, kelime anlamı olarak, gırtlaktan türkü söyleme olarak tanımlanıyor. Bu işi yapan Haycılar, geceleri Şamanizm göre yardımcı ruhların da varlığı ile destan anlatıcılığını icra ederlermiş.

UNESCO tarafından tehlike sınırında gösterilen Hakasça, geçen yüzyıllarda Turani Diller içinde gösterilirken 20. yy başlarında Ural-Altay dil ailesine mensup, şimdi ise Altay dilleri içinde bir Türk dili olarak kabul edilmektedir. Şogay, Kızıl, Has (Kaşın) lehçelerinden oluşuyor. En yakın Türk dili ise Altaycadır.

Tehlikedeki diller arasında yer alan Hakasça dilinde Sovyet Rusya‘da 1927 yılından bu yana devam eden bir gazete çıkartılmaktadır. 1960’lardan sonra, radyo ve televizyonda günde on beş dakikalık bir ana dil programının yapıldığını belirtiyor, DAVLETOV gülümseyerek… Bu gülümseme hemen sonrasında açtığı bir parantezle açıklık getiriyor. Çünkü zaten sınırlı bir süre ile yapılan bu yayınlar nedendir bilinmez halkın çoğunluğunun çalıştığı, izleyemeyecekleri saatlere rastladığını belirtince aynı buruk tebessümü kaybolmaya yüz tutmuş diğer Türk dilleri adına bize de yaşatıyor.

 % 85’inlik bir bölümü yüksek dağlar ve ormanlarla kaplı olan Hakasya’da, göçebe kültürün özelliklerini taşıyan geleneksel çadırlar yapısı bozulmadan, ancak işlevini değiştirmiş biçimde varlığını koruyor. Bu çadırlar artık günümüzde hala doğu yönüne açılan kapısı, tepesinde tündük adı verilen bacası ile geleneksel hayatın izlerini bir tatil köyü konforunda yaşamak isteyen meraklıları bekliyor.

 

80’lerin sonunda etnik kültürün, Batı dünyasının etkisiyle ana dile verilen önemin artmasıyla birlikte ana dil gençler arasında yaygınlaşmaya başlıyor.

Tüm bu bilgilere ek olarak dinlemiş olduğumuz Hakas Geleneksel Halk Müziği’ni yansıtan türkü bizi tekrar Hakasya Cumhuriyeti’nin yeşil ve sisli doğasında tekrar tatlı bir yolculuğa çıkartıyor. Tüm bu bilgiler için Timur DAVLETOV’a teşekkür etmek kalıyor sanırım artık geriye… Eğer bir gün yolunuz o topraklara düşerse, eski zamanlarda kahramanların yıldızları tündükten izlemeyi bir evren modeli olarak algıladığı bu eski inancı yaşamayı bir kez olsun siz de ihmal etmeyin…